Caruso

Enrico Caruso, bir ses, bir efsane

Grand Hotel Vesuvio, tenor “Napoli’deki evi” olarak tanımlamayı sevdiği otelin sevgi dolu konuğu olduğundan ve Napoli’ye döndükten sonra hayatının son yıllarını burada geçirdiğinden, teras bahçesinin restoranını Enrico Caruso’ya ithaf etmiştir.

EXECUTIVE CHEF EMANUELE PETROSINO

OPEN
DAILY FOR DINNER FROM 07.30 PM TO 10.30 PM
FOR LUNCH ON SATURDAYS AND SUNDAYS FROM 1.00 PM TO 3.00 PM

Tasting menu is mandatory for table for 6 or more diners. Same tasting menu is mandatory for all table diners

MENU

RESERVE A TABLE

Reservations are mandatory and can be confirmed no more than 14 days prior booking’s date. Credit card is required to guarantee the booking and late cancellation fee apply. On certain dates deposit of € 30,00 per person or full prepayment is required to guarantee the reservation and in case of late cancellation* or no-show deposit is not refundable.

*cancellation policy may vary on certain dates, please carefully read cancellation policy before confirm a reservation. We regret to inform you that pets are not allowed.

BOOKINGS FOR NEW YEAR’S EVE GALA DINNER ARE OPEN

30 aralık 1901 akşamı, henüz ünlü olmayan Enrico Caruso’dan, “Aşk iksiri” adlı operada devasa San Carlo tiyatrosunda tenor olarak sahneye çıkması istenir. Maalesef, Enrico’muz için bu iksir çok acı olur. Bu tınının inceliklerini ve en derin özelliklerini yakalamak kesinlikle kolay olmadığından, eğer halkın sağır edici gürültüsü anlaşılabilir olsaydı, tiyatro eleştirmeni Saverio Procida imzası ile devrin günlük napoletan gazetesi olan “Il Pungolo”‘da sonraki gün yayınlanan acımasız eleştiri affedilemez olurdu. Aslında bir uzman, daha sonra “eşsiz” olarak tanımlanacak olan bu çok yönlü sesin dokunuşlarını değerlendirmeliydi. O ses, sonsuz varyasyon yelpazesi ile, bunu soğuk saat, sıcak saat olarak yargılayan aynı Caruso için de gerçek bir gizemdi. O talihsiz akşamın eleştiri ve halk başarısızlığı, Caruso’nun artık asla kendi şehrinde şarkı söylememeye yemin etmesine neden olur ve bu sözünü ölene kadar tutar. Bununla beraber, Napoli’si için nostaljik haykırışı ve aşkı asla azalmadı, öyle ki artık yok sayılan ve aldatılmış hissi veren yakıcı aşkı için sevdiğine daha da bağlanır. Enrico Caruso’nun sanat hayatı, Santa Lucia sahili tesislerindeki “otopark” melodileri ile doğar ve onuruna “Mamma mia che vuò sapè” ve “‘O sole mio” ile sona ermeyen bir gece dahi olmamıştır. Gabriele D’Annunzio ile olan arkadaşlığından sonra, efsaneyi bizlere miras bıraktığı gibi, bu küçük repertuvar Ferdinando Russo’ya yapılan nüktedan bir ithaf ve imza ile şairin caffè Gambrinus’un bir mermer masası üzerine yazdığı ” ‘A vucchella”‘nın tamamlanması ile kapanmıştır. Yeminini aynen korumasına rağmen, Caruso’da Napolitan karakteri ruhuna ve kalbine işlemişti. İntikam alma arzusu, anglosakson dünyasının hızlı, parlak ve kolay elde edilebilen zaferinde onu destekler ve Londra “Covent Garden”‘dan New York “Metropolitan”‘ına derhal sıçrama yapar ve zaferle sonuçlanır. Amerika, ona şeref ve zenginlik bahşeder. Ancak Enrico Caruso, her zaman gerçek ve samimi, dürüst ve asil bir napoletan olarak kalır. Hükümdarlarla, prenslerle ve büyük sanayi iş adamları ile olan dostluğu ile birlikte, yoksul napoletan göçmenleri ile de buna eşit olarak dostluğunu ilerletir. Caruso, tavırlarında da taşkın bir kişilikti. Bir gün Central Park’ta, genç bir kadının yuvarlak hatları ile kendinden geçen şarkıcı, kadının poposunu çimdikler. 800’lerde ve ‘900’lerin başında Napoli’de çok genel olan bu davranış, bir çığlık atan Amerikalı kadın tarafından hoşgörüyle karşılanmaz. Caruso derhal tutuklanır, mahkemeye çıkar ve bu olay karşısında eğlenen hakim şarkıcıyı … on dolar tazminat ödemeye mahkum eder. Caruso, dünyanın en güzel kadını olduğu düşünülen, ünlü şarkıcı Lina Cavalieri’nin neden olduğu bir başka skandalın istemeden kahramanı da olur. Şarkıcı, 1906 yılında, “La Fedora” operasında New York Metropolitanı’nda Enrico Caruso ile sahneye çıkar ve bu acı hadiseyi şöyle anlatır: “Öykünün sonunda Caruso ‘Fedora io t’amo’ diye gürlüyor, kollarının arasına düştüm ve dudaklarına tutkulu ve şehvetli bir aşk öpücüğü kondurdum…” Bunun dışında, Caruso’nun mutfağa, özellikle de Napoli mutfağına büyük zaafı vardı. Sevdiği Parthenope’nin bir köşesini burada yaratma umudu ile, “Little Italy”‘de bir iş kurma konusunda yardımcı olarak, en başarılı Napoli pizzacılarının ve aşçılarının New York’a taşınmasına vesile olmaktan gurur duyardı. Böylece Amalfi Sahilinin ünlü makarnaları, Gragnano makarnası, Torre Annunziata ve Torre del Greco ünlü olur ve Sorrento tepelerinin sızma zeytinyağı ve S.Marzano domatesleri için de aynı şey geçerlidir. Bu ürünler amerikan piyasasını ele geçirmeye başlar, bu nedenle tenorun başarısı çeşitli ticari anlaşmaların destekçisi olduğundan övgüye değerdir, öyle ki bugün Enrico Caruso bizim yöresel yemek sanatımızın en ünlü elçisi olarak tanımlanabilir. Mutfak tutkusu, kendisinin yemek pişirme becerisi ile de desteklenmiştir: her zaman Brooklyn’deki çeşitli İtalyan restoranlarının mutfaklarında kendisini denerdi ya da kendi yemek pişirme hünerlerini denemek için büyük villasına arkadaşlarını davet ederdi, arkadaşlarının beğenileri ile daha da cesaretlenirdi. Sahte mütevazilik ile, şöyle yargılardı: ” Bana mütevazi bir tenor olduğumu söyleyin ama bana kötü bir aşçı olduğumu söylemeyin!”. Özellikle İtalyan-Amerikan arkadaşları tarafından en beğenilen yemek, “Bucatini alla Caruso” idi.